Kediler Hakkında Efsaneler
Kediler hakkında pek çok efsane vardır. Başka hiçbir hayvanın efsane listesi bu kadar eskilere dayanmaz. Efsanelerden biri şöyle: Nuh, gemisini tamamlayıp içine hayvanları doldurduğunda, aralarında hiç kedi yokmuş.
Efsane bu ya, kediler o zaman henüz dünyada değillermiş. Kemirgenler gemiyi öyle bir hızla sarmış ki, yiyecek kıtlığı baş göstermiş. Çözüm bulmak için çabalayan Nuh, aslandan yardım istemiş. Söylenceye göre, biraz düşünen aslan hapşırmış ve burnundan iki minyatür kopyası çıkıvermiş.
Bu sihirli kediler, kemirgen sürüsünü hızla yok etmeye koyulmuş ve kalan yiyeceği korumayı başarmış. Dehşete düşen fareler buldukları deliklere saklanmış ve o gündür bu gündür küçük deliklerde yaşarlarmış.
Afrika yaban kedisine eski dönemlerde Afrika’nın kuzeyinde sık rastianırdı; büyük bir olasılıkla, Mezopotamya ve Mısırlıların kemirgen problemiyle başa çıkmak için kullandıkları tür de bu kökenden geliyordu. Günümüzün ev kedisinden biraz daha büyük olan bu hayvanlar, evcilleşmeye yatkın oldukları gibi, ambarların ve yaşam alanlarının zararlı küçük hayvanlardan büyük ölçüde temizlenmesine de olanak veriyordu.
Avrupa’da da, kedigiller familyasından aynı büyüklükte benzer türler vardı. Eski çağların bu Avrupa yaban kedileri, Afrikalı akrabalarından daha yabani ve yırtıcıydı; üstelik evcilleştirilmeye de o denli müsait değillerdi.
Mısırlı çiftçilerin fare avcısı olarak kullandığı evdi kedi, aynı zamanda da tapınılan bir varlık haline gelmişti; öyle ki, bereket ve anaçlık simgesi tarmça Bastet’le bile özdeşleştirilmişti. Halk kedilere o kadar değer veriyordu ki, kedilerin Mısır dışına çıkarılması çağlar boyu dddi şekilde kısıtlandı.
Romalı, Babilli ve Fenikeli denizcilerin dünyanın başka bölgelerine taşıdıkları kediler oralarda da fazlasıyla rağbet gördüler. Seyir halinde devamlı fare belasıyla uğraşmak zorunda kalan denizciler, bu kâbusla başa çıkmak için her zaman gemilerinde kedi bulundurdular. Kediler böylece MÖ ıooo yılından itibaren, bugün hâlâ çok sevildikleri Avrupa, Çin, Hindistan ve hatta Japonya’ya kadar yayıldılar.
Bu büyük göç süresince kedilerin dünyaya yayılmak için insanları bir araç olarak kul landıklan bile iddia edilebilir! Bu küçük zeki hayvan, beleşten kamını doyurduğu yetmiyormuş gibi bir de otostop yaparak dünyayı dolaştı.
Afrika yaban kedileri, Avrupa ve Asya’ya ulaştıklarında, şüphesiz bu bölgelerde bulunan yaban kedileriyle çiftleşerek değişik fiziksel ve davranışsal özellikler edindi. Günümüzün evcil kedisi yıllar içinde farklı şekil, boyut, ağırlık ve rengi kapsayan birçok genetik değişikliğe maruz kaldıysa da, büyük bir ihtimalle bu çiftleşmenin soyundan gelmektedir.
Kediler zamanla dünyanın tüm ülkelerine yayıldı. Roma çağının sonuyla ortaçağ arasmda bir dönemde kedi yavaş yavaş popülaritesini yitirdi.
Bunun başlıca sebebi, Katolik Kilisesi’nin kedilerle cadılar arasmda bir bağlantı olduğuna halkı inandırma sıydı. MÖ 13. yüzyılda belki de Incil’de kedilerden çok az bahsedildiği için her zaman kedilere şüpheyle bakan kilise iyice onların aleyhine döndü.
Tannça Freya’ya (İskandinav aşk ve bereket tanrıçası) tapan Almanîskandinav kültünün üyeleri, herhangi bir putperest inancı şeytanın işi olarak gören kiliseyi iyice öfkelendirdi. Kedilerin, cadıların ve şeytanın hizmetkârları olduğu düşüncesi Avrupa’da son derece yaygınlaştı.
Hem dini kesim hem de halk, kutsal olan her şey adına kedilerin imha edilmesine karar verdi. Eski zamanlarda yaptığı iyilikleri ve gördüğü saygıyı göz önüne alınca, bu küçük dostumuz için olayların ne kadar tatsızlaştığını görüyorsunuz.
Kediler yakıldı, kurban edildi, işkence gördü ve insanların yeni gözdesi köpeklerce avlandı.
Neyse ki bizim kedi dostumuzun kötülüklere maruz kalması fazla uzun sürmedi.
Kara vebanın baş göstermesiyle kedilerin kemirgenleri yakalamaktaki ustalığı Avrupalılann katı bakışını değiştirdi. Farelerde üreyen pireler aracılığıyla yayılan veba, 14. yüzyılda milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Avrupa nüfusunun yaklaşık üçte biri bu korkunç hastalığa yenildi.
Ölüme neden olabilen bu pire taşıyıcısı fareyi yok edebilme özelliği, kediye karşı gelişmiş olumsuz dini önyargıları ortadan kaldırdı. 17. yüzyılda biraz türünün zarafet ve güzelliğinin uyandırdığı sanatsal saygıdan, biraz da hayvanın artık takdir edilen temizliğinden ötürü kedinin itiban iade edilmişti.
Temizliğin uyandırdığı bu yeni saygının sebebi, mikroplar ve hastalıkların bulaşma şekilleri hakkmdaki son buluşlardı. Aristokratlar ve sanatçılar kedileri evdi hayvan olarak alıp şımartmaya ve tüy uzunluğu, iriliği gibi bazı özelliklerini göz önüne alarak seçici üretime başladılar.
Kediler İspanyol, Fransız ve İngiliz denizcileri ve göçmenleri tarafından gemilerin ambarlarındaki ve evlerdeki kemirgen sorununu halletmek için Amerika’ya taşındı. Ortaçağ Avrupa’sındaki kadar olmasa da, kedi New England’da da, kısa süren ama oldukça kıyıcı geçen cadı avından payını aldı.
Bütün bunlar geride kaldı ve günümüzde kedi bütün ülkelerde saygı görüyor.
ESKİ MISIR’DA KEDİLER Mısırlılar kıymetli kedilerini o denli sayarlardı ki, hayvanlarının ölümünün ardından yas tutar, onları mumyalar, hatta mezarına bir oyuncağını koyarlardı!
Arkeolojik kazılar, sadece kedilere ayrılmış toplu anıt mezarları ortaya çıkardı. Üstelik Mısır soyluları kedilerin tanrılarla yakın ilişkisi olduğuna inanır ve kedilerin bazı hareketlerini kehanet sayarlardı.
Eski Mısır inanışına göre Güneş tanrısı Ra, karanlık güçlerle savaşmak için kedi kılığına bürünürdü.